Alıntı

Son kullanıcı için özgür yazılım neden önemli?

Sahipleri : Necdet Yücel
Bu yazıda son kullanıcı açısından bu sözleşmelerin nasıl önem taşıdığından bahsedeceğiz
Her yazılımın mutlaka bir lisansı olur. Bazı yazılımlar kurulum sırasında bir kullanıcı sözleşmesi gösterip onay alırken bazıları lisans metninin bir kopyasını diske kopyalar. Kurulum sırasında gösterilen metinler nadiren okunurlar. Zaten programı kurdum, bunu da onaylayıp geçeyim diye düşünülür çoğunlukla. Bu yazıda son kullanıcı açısından bu sözleşmelerin nasıl önem taşıdığından bahsedeceğiz ama önce çok kısaca güney afrikadan bahsetmek istiyorum.
Bilindiğiniz gibi çok yakın zamana kadar Güney Afrika Cumhuriyetinde siyahilere uygulanan ırkçı uygulamalar yasal desteği olan uygulamalardı. Yani aşağıda fotoğrafını gördüğünüz sadece beyazların oturabildiği banklar, sadece beyaz kadınların girebildiği tuvaletler, sadece beyazların su içebildiği çeşmeler keyfi uygulamalar değil, kanunlarla çerçevesi çizilmiş şeylerdi. 'Bir konunun yasalara uygun olması onu insani yapar mı?' sorusunu yazının sonuna kadar aklınızda tutmanızı isterim.

Burada örnek olarak Adobe Photoshop lisans sözleşmesini veriyorum ama Amerika kökenli firmaların hepsinin ürünlerinde aynı ifadeler mevcut. Yani her Microsoft ürününü kullanırken bu maddeleri onaylamış oluyorsunuz.
Bu sözleşmeyi kabul ederek ABD'nin ihracat kısıtlamasına tabi ülkelerden birinde yaşamadığınızı ve bunlardan birine yazılımı doğrudan veya dolaylı bir şekilde ihraç etmeyeceğinizi kabul etmiş oluyorsunuz. Bu maddenin Amerikan'ın ticaret kanununa uygun olduğuna elbette şüphe yok ama yazılımı kullanmak için (bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) Küba, İran, Kuzey Kore, Suriye veya Sudan'da yaşamadığınızı ve hatta yazılımı doğrudan veya dolaylı bir şekilde oralara ulaştırmayacağınızı beyan etmek insanlığın hangi kanununa uygun?

Tekrar ilk fotoğrafa bakın ve sadece beyazların oturabildiği banklara oturan beyazlar hakkında ne düşündüğünü aklınıza getirin. Az önce siyahilerin oturamadığı banklara ben de oturmam diyordunuz siz de. Peki bin yıldır yanı başımızda yaşayan İranlı kardeşlerimizin kullanamadığı yazılımları kullanıyor olmanın bundan ne farkı var? Yarın Amerika ile aramız kötü olursa bu yazılımları kullanamayacak olmak bir yana konunun nasıl bir ayrımcılık içerdiği herkes için çok açık olmalı.
Sadece beyazların ön koltuklarına oturabildiği otobüsleri kullananlara 'nasıl oldu da kullanabildiniz o otobüsleri?' diye sorabilseydik muhtemelen "başka alternatif yoktu, mecburdum" cevabını alacaktık. Güney Afrika Cumhuriyetinde neler yapılabilirdi ayrı bir yazının konusu ama şurası bir gerçek ki siz mecbur değilsiniz. Özgür yazılımlar herkesin özgürce kullanabileceği seçenekleri sunuyor hepimize.
Önünüzdeki iki otobüs arasında seçim yaparken ikisinin konforunu veya hızını değerlendirme aşamasına geçmeden önce birine sizin gibi olmayanların binemediğini düşünüp öyle seçim yapın. Sıra eğer konforu karşılaştırmaya gelirse özgür yazılımlar bu rekabete çoktan hazırlar.
Bu konuda çok zamandır yazmak istiyorum ama çok uzun bir yazı yerine her yazıda ayrı örneklerin olduğu bir kaç yazı yazmaya karar verdim. İlk örnek çok severek kullandığım pebble.
Pebble arkasında bilindik bir marka olmadan milyonun üzerinde saat satabilmiş bir girişimdi. Kitle fonlaması tarihinin en başarılı, sevilen ve rekabetçi ürünlerinden birini ortaya çıkaran firma geçtiğimiz aylarda fitbit'e satıldı. Fitbit sadece fikri mülkiyet haklarını satın aldı ve artık pebble üretmeyecek. Pebble'ın da elinde sadece donanım kaldı ve üzerindeki yazılımlar olmadan saat satamayacağı için bu harika ürün artık satılmayacak. İşin kötüsü çok yakın gelecekte elimizdeki saatleri de aldığımız amaca uygun kullanamıyor olacağız.
Pebble etkileşimli saatlerin en başarılısıydı bence. Hem IOS, hem android cihazlarla çalışması, zamanla çok genişlemiş ve giderek büyüyen marketi ve bir haftayı geçen şarj süresi onu alternatiflerinin önüne geçiriyordu. Apple ürünlerinden ucuzdu ama onlardan ucuz olmamak oldukça zor bir konu zaten. Geliştiricilere hem yerellerinde hem de bulutta çalışma ortamları sağlaması ve insanları pebble üzerinde uygulama geliştirmeye teşvik etmesi etrafında kalabalık bir kitle oluşmasını sağlamıştı. Hatta Gülşah LibreOffice'in giyilebilir teknolojilerle ilk etkileşimimiz diyerek duyurduğu pebble-remote'u geliştirmiş ve bu LibreOffice geliştiricisi ve TDF üyesi olmasının ilk adımı olmuştu.
Buraya kadar her şey çok güzelken pebble'ın eksik tarafı donanım sürücülerinin ve üzerinde çalışan rom'un özgür olmayışıydı. Pebble büyük bir ivmeyle büyürken çok az kişinin aklında ileride bu firma ortadan kalkarsa saatleri nasıl kullanacağız sorusu vardı. Pebble da yakın vadede kaybolacak gibi görünmüyordu, ard arda kickstarter projeleri rekorlar kırıyor, hep yenilikler peşinde koşuyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise kollarımızdaki bu çok da ucuz olmayan ama çok sevdiğimiz saatlerin ömürleri tükenmek üzere. Bunu kısaca açıklayayım: pebble cep telefonuyla bluetooth ile haberleşip bildirimleri almanıza ve telefondaki bazı şeyleri yönetmenize imkan veren bir saat. Cep telefonuna kurulan uygulama da ilk olarak pebble sunucularına bağlanıp kullanıcı hesabını etkinleştiriyor. Önümüzdeki dönemde fitbit bu sunucuları çalıştırmayı durdurduğunda kolumuzdaki saat elimizdeki telefona bağlanamıyor olacak. Bu zaman gelmeden yeni bir android/IOS sürümü çıkarsa telefon uygulaması bu işletim sistemlerine kurulamayacak. Ya telefonlarımızdan, ya da saatlerimizden vazgeçmek zorunda kalacağız.
Eğer pebble üzerinde koşan yazılımlar özgür yazılım olsaydı, pebble ortadan kalkmadan çok önce alternatif rom'lar piyasada dolaşıyor olurdu. Kimse yapmamış olsa biz yapardık bunu ;) Kolumuzdaki saatleri onların yaşam ömürlerinin sonuna veya biz bıkana kadar kullanabilirdik.
Özgür yazılım konuya sadece faydacı açıdan yaklaşan son kullanıcılar için bile bu derece önemli.
Neredeyse herkesin evinde üzerinde kamera ve mikrofon bulunan, internete bağlanabilen televizyonların olduğu bir dönemdeyiz. Mikrofonlar sayesinde televizyonları kumanda kullanmadan yönetmek mümkün olabilirken, kameralarla görüntülü görüşmeler dev ekranlardan gerçekleştirilebiliyor. Hayatı kolaylaştıran gelişmeler gibi görünen bu "olanaklar" bazılarımıza birer 1984 sahnesi gibi görünse de yaşantımızın birer parçası oldular bile.
Üzerinde internete bağlanabilen ve uygulamalar kurulabilen bir işletim sistemi bulunan, kamera ve mikrofonu kontrol edebilen televizyonların aslında birer bilgisayar olduğu gerçeği son kullanıcının genellikle gözünden kaçıyor. Bu televizyonların işletim sistemleri ve üzerinde koşan yazılımlar da çoğunlukla sahipli, kapalı kaynak kodlu yazılımlar oluyor. Bir kaç örnekle bu yazılımların özgür yazılım olup olmamasının son kullanıcıyı nasıl etkilediğine bakalım.
Yaklaşık iki yıl önce Samsung televizyonların kullanıcıların seslerini kaydetmesiyle ilgili yazılar okumuştuk. Samsung bunun bir güvenlik sızıntısı değil bir özellik olduğunu ve kapatılabildiğini söylese de ses kaydetmeyi kontrol eden yazılım da kapalı kaynak kodlu bir yazılım olduğundan kaydetme işlemini gerçekten kapatıp kapatmadığının tek garantisi Samsung firması elbette. Bu televizyonlardaki yazılımlar özgür yazılım olsaydı kullanıcılar sadece Samsung'a güvenmek yerine onun kodlarına bakabilecek binlerce yazılım geliştiriciye güvenebileceklerdi.
Daha bugün çıkan bir haberde de internete bağlanabilen oyuncak ayıların sahiplerinin diğer bilgilerinin yanı sıra kaydettikleri seslerin de ele geçirildiği yazıyordu.
Kullandığımız diğer cihazlar da üzerinde sesli komutlara cevap veren bir çok ajan çalıştırıyor. Amazon tabletlerde Alexa, Apple üründe bulunan Siri bunların en yaygın örnekleri. Her iki uygulamanın da sesleri dinleyip ona cevap verme özellikleri kapatılabiliyor. Elbette gerçekten kapattıklarına inanırsanız. Bu ürünler de kapalı kaynak kodlu olduklarından kapandı denilen özelliklerin gerçekten kapandığına inanmak için tek dayanağınız karşınıza çıkan kapandı mesajı. Apple da, Amazon da garantisi benim diyor. Televizyonun satın alındığı yer böyle dese; yani bozulursa bana getir, marka garantisi yok ama garantisi benim dese onu almayacak insanlar dünyanın bir ucundaki şirketlere güvenip bu cihazları kullanıyorlar.
Bahsettiğim cihazlar üzerinde koşan yazılımlar özgür yazılım olsaydı elbette onları satın alanların çok büyük çoğunluğu o yazılımların kaynak kodunu açıp bakamayacaktı ama zaten ihtiyacımız olan da bu değil. Yazılım özgür olduğunda (hatta açık kaynak kodlu olduğunda bile) üretici haricindeki insanların kontrolüne açık olacağından güvenebileceğimiz çok geniş bir kitle olacaktır. Böyle olduğunda ise ne evinizdeki televizyon sizden habersiz sesinizi kaydedebilir ne de tabletiniz artık seni dinlemiyorum dediğinde açık kalmaya devam edebilir.
Elbette yine de güvenlik açıkları olacaktır ama bunları farketme ve düzeltme konusundaki tek umudumuz bir ticari firma olmaktan çıkacaktır. Ayrıca yukarıda bahsedilenlerin güvenlik açığı değil kasıtlı yapılan şeyler olduğunu aklımızdan çıkartmayalım.
Özgür yazılım konuya sadece mahremiyeti açısından yaklaşan son kullanıcılar için bile bu derece önemli.
Özgür yazılımlar doğaları gereği sahipli yazılımlardan daha düşük ücretlerle sahip olunabilir yazılımlardır. Çok büyük oranda ücretsiz olarak kullandığımız özgür yazılımları para verip alsak bile dağıtılmaları ile ilgili bir kısıtlama olmadığından bir kere elde ettiğiniz özgür yazılımı isterseniz satabilir, isterseniz ücretsiz dağıtabilirsiniz. Peki bir sahipli yazılıma para verdiğinizde aslında neye sahip olursunuz? Yazılımı kurarken kabul edip devam ettiğiniz son kullanıcı sözleşmelerinde bu durum açıkça belirli ama çoğumuz onları okumadığımız için bir kaç noktaya dikkat çekmek önemli olacak.
Örnek olarak sahipli bir yazılım olan Microsoft Windows 10 işletim sisteminin kullanıcı sözleşmesinde neler olduğuna bakalım:
Kullanıcıların önemli bir çoğunluğu yazılım için ödedikleri paranın karşılığı olarak yazılımı satın aldığını düşünür ama bu çoğu durumda doğru değildir. Windows işletim sistemi için ödediğiniz paranın karşılığında "Yazılımın satışı yapılmamakta, lisansı verilmektedir". Eğer satın almış olsaydınız onun nasıl çalıştığını anlamak için istediğiniz amaçla çalıştırabilir, değiştirebilir, dağıtabilir, değiştirdiğiniz halini dağıtabilirdiniz. Örneğin bir otomobil için ödediğiniz bedelin karşılığında aldığınız arabayı kime isterseniz satabilirsiniz, motorunu açıp nasıl çalıştığına bakabilirsiniz, eğer elinizden geliyorsa bütün aksamını ihtiyaçlarınıza uygun değiştirebilir ve bu haliyle satabilirsiniz. Bahsettiğim bu işlemleri yapabileceğiniz yazılımlar özgür yazılımlardır.
Parasını ödediğiniz MS Windows işletim sisteminin "yazılımın teknik kısıtlamalarını aşacak çözümler üretmek", "yazılımda tersine mühendislik işlemi yapmak, yazılımı kaynak koda dönüştürmek veya assembler diline çevirmek veya bunları yapma girişiminde bulunmak" ve "yazılımı, ticari barındırma için sunucu yazılımı olarak kullanmak" son kullanıcı sözleşmesiyle yasaklanmış durumda. Bunları elbette çoğu kullanıcı zaten yapmayacaktır ama yapmasının yasak olması farklı bir şey.
Yazılımı "yayımlamak, kopyalamak, devretmek veya ödünç vermek" de yasaklananlar arasında. Mesela bir yakın arkadaşınız isterse yazlığınızın veya arabanızın anahtarını kimseden izin almadan verebilirken isteyeceği şey MS Windows olursa ona 'kusura bakma' demeniz bekleniyor. Hatta başka bir bilgisayarınız varsa ona da kurulum yapamazsınız. "Yazılımı yeni bir cihaza her devrettiğinizde, önceki cihazdan kaldırmalısınız". Bu da yetmediyse kurulum yaptığınız işletim sistemi üzerine sanal makineye bile ikinci bir kurulum yapmanıza yine aynı kullanıcı sözleşmesi izin vermiyor.
Madem bu kadar kıymetli bir şey diyerek lisansına bu kadar para verdiğiniz yazılımın kopyasını alıp saklamak isterseniz (sadece saklamak için) "yedekleme amaçlarıyla yazılımın tek bir kopyasını oluşturabilirsiniz".
Peki bu işletim sistemini kullanırken gizliliğim, güvenliğim ne durumda diye merak ediyorsanız sözleşmede buna da açıklık getirilmiş: "Bu anlaşmayı kabul etmekle ve yazılımı kullanmakla, Microsoft'un Microsoft Gizlilik Bildiriminde (aka.ms/privacy) ve yazılım özellikleriyle ilişkili kullanıcı arabiriminde açıklandığı şekilde bilgileri toplayabileceği, kullanabileceği ve açıklayabileceğini kabul etmiş olursunuz". Bu sözleşmeyi kabul eden birinin 'bilgisayarımdan bazı bilgiler toplanmış ve birilerine verilmiş' diye sızlanmaya hakkı yok çünkü baştan bunu kabul ediyor.
Buraya kadarki şartları bir şekilde kabul etmişseniz bile yazılımın sizin ücretini ödeyip lisansını aldığınız şekilde bilgisayarınızda kalacağından da emin olamazsınız. Yine sözleşmede geçen ifadeyle "Bu anlaşmayı kabul ederek, ek bildirim olmaksızın bu tür otomatik güncelleştirmeleri almayı kabul edersiniz". Yani bilgisayarınıza kurduğunuz yazılım yarın bazı işlevleri yerine getirmeyebilir veya bilmediğiniz (aslında kaynak kodu kapalı olduğu için hiçbir zaman bilemeyeceğiniz) yeni işlevler edinmesini sağlayacak bir hale size bir bildirim mesajı bile göstermeden dönüşebilir.
Yazılımı kendiniz kullanmaktan vazgeçip başkasına devretmek isterseniz, devredeceğiniz kişinin Amerikanın ticaret ambargosu uygulamadığı bir ülkede yaşamasının gerekmesi de kendi başına kabul edilemez bir durum olmalı normal insanlar için.
Normalde benzer şartları sunan hiçbir ürüne değil para vermek, bedava olsa kullanmayız. Özgür yazılımlar yukarıda bahsi geçen kısıtlamalarla karşılaşmayacağınız, size özgürlükler sunan yazılımlardır.
zafer.teker , 08.05.2018

Bu Sayfayı Paylaş:

Fibiler Üyelerinin Yorumları


Tüm üyeler içeriklere yorum ekleyerek katkıda bulunabilir : Yorum Gir

Misafir Yorumları




Bu Sayfayı Paylaş:

İletişim Bilgileri

Takip Et

Her Hakkı Saklıdır. Bu sitede yayınlanan tüm bilgi ve fikirlerin kullanımından fibiler.com sorumlu değildir. Bu sitede üretilmiş , derlenmiş içerikleri, fibiler.com'u kaynak göstermek koşuluyla kendi sitenizde kullanılabilirsiniz. Ancak telif hakkı olan içeriklerin hakları sahiplerine aittir