Manifesto

3 İlkeli Eğitim Sistemi Manifestosu

Bu Manifesto ile Amaç Daha Düzgün Bir Eğitim Sistemidir

Öncelikle eğitimin amacı ne ondan bahsedelim. Eğitim bir konuda (veya birden fazla konuda) öğrenciyi hem teorik hem uygulamalı bilgilerle donatmaktır. Örneğin bir üniversitede iktisat fakültesinin amacı öğrenciye iktisadı kuramsal ve uygulamalı bir şekilde öğretmektir. Dikkat edilirse kuramsal bilgi ile uygulama bilgisi ayrılmaktadır. Gerçekte bunlar ayrı değildir. Uygulamayı yapabilmek için kuramsal bilgiye sahip olmalısınız. Burada amaç şudur. İktisadı bitirmiş bir öğrenci iktisadı bilmelidir. Ancak bu yetmez bir işe girdiğinde ne yapması gerektiğini de öğrenmelidir. (Bizim eğitimde uygulama özelliğinin çok zayıf olduğunu biliyorsunuz)

Eğitimin amacının öğrenciyi bilgiyle donatmak olduğunu söylemek safça bir görüştür. Bugün eğitimin amacı eğitimin sırtından para kazanan insanları doyurmak (bunlar "eğitim mafyası" dır), beyin yıkamak (yönlendirmek, pasifleştirmek vs..) olduğunu herkes gibi bilmekteyiz. Ancak burada saf bir şekilde "asıl amacın " neden başarılamadığı anlatılacaktır. Belki günün birinde bir idareci çıkar ve gerçekten eğitimin "asıl amacını" geçekleştirmeye çalışır (ancak eğitim mafyası karşısında işi zordur). Burada önerilecek eğitim sistemi bu saf insan için olacaktır (çünkü eğitim mafyasının derdi iyi eğitim vermek falan değildir).

Burada amaç eğitimin nasıl "asıl amaçtan" saptırıldığıyla ilgilenmek değildir. Amaç şu andaki sorunları ortaya koymak ve bu sorunları çözdüğüne inandığımız sistemi öne sürmektir. Biri çıkıp "iyi de bizim eğitimimizin durumu sistemden dolayı kötü değildir. Eğitim mafyası ve beyin yıkayıcıları yüzünden böyledir" derse hiçbir şey diyemeyiz. Ancak yine de eğitim sistemimiz yanlıştır. Bunu örneklerle göstereceğiz

 

Fazla Bilgi Göz Çıkarır


Eğitimimizin bize uyguladığı işkence daha ilkokuldan başlar. İlkokul ile amaç nedir? İlkokullar ile amaç insanları okur-yazar yapmak ve hayatında yarayacak matematik işlemleri yapabilmesini sağlamaktır (Bundan fazlası bir ilkokul mezununa niçin yarasın ki ?). Ancak öğrencinin beyni öyle abuk sabuk bilgilerle doldurulur ki öğrenci okuldan nefret eder ve okumaz istemez. Aslında asıl öğretilmesi gereken konular yanında bir ton abuk sabuk şeyler öğretme ilkokuldan, üniversitelere kadar devam eder. Siz ığdır'da hangi sebzenin yetiştiği bilgisini hayatınızda hiç kullandınız mı? Malazgirt savaşında bizans komutanın adını hiç kullandınız mı? Peki üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu bilgisini kullandınız mı? (TV'deki yarışma programlarında bu bilgilerle bazıları para kazanmış olabilir.) O halde eğitimimizin ilk sorununu bulmuş bulunmaktayız. Hiçbir işe yaramayan veya yaramayacak bilgilerle öğrencilerin eğitimini işkenceye çevirme. İlk ilke ortaya çıkmış oldu.

"bir bilgiyi öğrencinin öğrenmesi mecbursa öğret, bilmesi mecbur değilse hiçbir şeyi öğretme (hatta öğrenmesine engel ol)."

Örneğin her vatandaşın okuma-yazma bilmesi zorunludur. yine toplama, çarpma, bölme, çıkarma, noktalı sayılar (buçuk hesapları için), yüzde (faiz,zam oranlarını anlaması için) hesaplarını bilmesi zorunludur. İlkokul bitti bundan sonrası tatavadan ibarettir.

Örnek: Ceketini giymeyi, ayakkabı bağlamayı bilmeyen bir ilkokul öğrencisine insanın kan dolaşım sistemi anlatılır.
Örnek: Bilgisayar kullanmayı ve telefon kullanmayı bilmeyen bir ortaokul öğrencisine newton'un 2. kanunu anlatılmaya çalışılır.
Örnek: Mahkemelerde dava nasıl açılır bilmeyen bir düz lise öğrencisine atatürk'ün samsun'a kaç yılında çıktığı öğretilir.
Örnek: Daha doğru dürüst konuşmayı beceremeyen bir öğrenciye cümlenin öğeleri öğretilir (özne, yüklem vs...)

Yukarıdaki örneklerle önemli bilgiler yerine hiçbir şeye yaramayan bilgilerin öğretildiği gösterilmiştir. Yukarıdaki önemli bilgilerin bir kısmı öğrenciye ilerdeki hayatında lazım olabilir. Örneğin dava nasıl açılır bilgisi böyledir. Ancak bir bilgi lazım olabilir diye öğretilmemelidir. Kilit kelime "zorunluluk"dur, "lazım" değildir. Yani "zorunlu ise öğret, lazım ise öğretme" ilk kuralın değişik bir anlatımıdır.

Bu kural ile öğretmen açığı sorununun, sabahçı - öğlenci derdinin , okul bulunamaması sorununun, velilerin fazla defter ve kitap masrafı derdinin çözüleceğini fark etmişsinizdir . Ancak bu kuralın eğitim mafyasının ve beyin yıkayıcılarının en sevmeyeceği kural olacağını da Anlamışsınızdır.

 

Öğrenciyi Değerlendirme


Eğitimimizdeki bir yanlışta öğrencinin başarısının değerlendirilmesindedir. Yanlış olan şudur: Öğretmen hem öğreticidir ve hem de değerlendirici. Öğretmen berbat anlatır ve sonra sanki mükemmel anlatmış gibi zor soru sorar veya dersle ilgisiz konulardan bahseder. (Çünkü sınavı kendisi yapacağından öğrencinin öğrenip öğrenmemesi önemli değildir.) Veya mükemmel anlatır ancak sınavı çok kolay yaptığından öğrenci dersi öğrenme gereğini duymaz. özet olarak başarı öğretmene bağlı hale gelir. o halde ikinci ilke ortaya çıkar.

"öğretici başka , değerlendirici başka olmalıdır"

Bu kural şunları sağlar. Öğrenci öğretmene muhtaç olmaz. Öğretmeni beğenmezse oturur kendi öğrenir. Veya daha iyi öğretmene gider. Bböylece hangi öğretmenin iyi hangisinin kötü olduğu anlaşılabilir. Bizde öğrencinin kaderi öğretmenin elindedir. Bu yüzden "hoca bana taktı" gibi cümleleri .ok duyarız. Bu kural ile bu olaylar ortadan kalkar. Değerlendirmeyi bir hocanın yapması yerine yönetim yaparsa başarı-başarısızlık durumu daha adil bir hal alır.

Örnek: Bir öğrenci bir dersi a öğretmeninden hiçbir zaman geçememektedir. Ancak aynı dersi b öğretmeninden alınca en büyük başarıyla geçer. (Eski hoca mı kötü yeni hoca mı? Öğrenci iyi mi biliyor kötü mü? Öğrenci iyi biliyorsa eski hoca kötü, eğer öğrenci bilmiyorsa yeni hocanın notu bolmuş demektir.)
Örnek: Bir öğrenci bir dersi çok iyi bilmesine rağmen hocası ile anlaşamadığı için derste başarılı olamaz. (Burada anlaşamama ile hocanın öğrenciye ters gelmesi anlamındadır. Hocanın soru sorma biçimi, dersi anlatma biçimi vs..)
Örnek: Üniversitede aynı dersi a ve b öğretmenleri vermektedir. Ancak a öğretmeninin notu bol olması sebebiyle tüm öğrenciler a hocasından ders alırlar. B hocasının dersi kapanır. Halbuki b hocası a hocasından çok daha iyi bir hocadır. Ancak notu kıttır.
Örnek: Yönetim iyi eğitim vermek ister. Ancak öğretmenlerin hepsini istediği gibi yönetemez. Yönetim şu konuları anlatmasını öğretmenden ister ancak öğretmen kendi bildiğini okur ve öğrencileri geçirir. Sonuçta öğrenci yönetimin istediği bilgileri öğrenmeden okulu bitirebilir.

Yukarıdaki örneklerin hepsi öğretmen-öğrenci ve öğretmen-yönetim çatışmasını iyi bir şekilde göstermektedir. 2. kural bu sorunların hepsini çözer.

 

Öğrencinin Derse İlgisi


Öğrencilerin en çok çektikleri çile öğrenmek istemediği şeyleri öğrenmek zorunda olmalarıdır. Bir konuyu öğrenme hevesindeyken o konunun dersini almaz. Dersini alırken de hevesi olmaz. Bunun nedeni açıktır. Eğitim sistemi zorlayıcıdır. Şu tarihte, şu günlerde, şu saatte,derslere girme mecburiyeti koyar. Sabahın 9'unda insan kuantum mekaniği öğrenmek isteyebilir mi?

Örnek: a öğrencisi her zaman a dersini merak etmiştir. Ancak dersini aldığı sırada başka ilgilendiği bir şeyle uğraştığından a dersiyle uğraşamaz.
Örnek: a öğrencisi genellikle geç yatar. sabah 9-10 derslerine gelmez veya gelse de içinden dersi dinlemek gelmez. halbuki ders akşam 20-21 saatlerinde olsaydı çok daha iyi öğrenebilecekti.

Aslında bu sorunun çözümü daha önceki sorunların çözümü kadar kolay değildir. Çünkü eğitimde her öğrencinin istediği zaman istediği konuyu öğrenebilmesini sağlamak imkansız gibidir. Bu çok masraflı bir eğitim olur. Ancak birinci ilke gerçekleşirse çok az ders olacağından belki biraz iyileşme sağlanabilir.

Öğrencinin istemediği bir dersi alma mecburiyetinin dışında bir de istemediği öğretmenden ders alma mecburiyeti vardır. İkinci ilke gereğince (öğreticin başka değerlendiricin başka olması) öğrenciyi istemediği öğretmenden kurtarır ama değişik öğretmen seçeneklerinin sunulması gerekir.

Dikkat edilirse burada öğrencinin istediği konuları öğrenme özgürlüğünden bahsedilmemektir. Böyle bir özgürlüğü olmamalıdır. Çünkü hangi konuları öğrenmek istediği tercihini zaten okula girerek yapmıştır. Ancak bu birinci ilke gerçekleşirse doğru olur. Eğer abuk sabuk konuları öğretiyorsanız öğrenciye istediği konuları seçme hakkı verilmelidir. Birinci ilke uygulanırsa böyle bir sorun zaten olmayacaktır. Örneğin hemşirelik eğitimi verilen bir okulda hemşire iğne yapmayı öğrenmelidir. Hemşirelik okuluna girip ben iğne yapmayı öğrenmek istemiyorum diyemez.

Bu sorunun çözümü nedir? En basit çözüm parayla halledilir. Çok sayıda öğretmen ve dersliğiniz varsa öğrenciye istediği konuyu istediği zamanda öğrenme imkanı vermiş olursunuz. Ancak tabi ki buna bir çözüm denemez. Eğer bir sistem sadece her şey mükemmel olduğu zaman yürüyorsa o sistem yanlıştır. Bir sistem her şey kötü olmasına rağmen yürüyebilmelidir. Örneğin bir okul düşünün öğretmenlerin %90 kötü, derslikler kötü, çoğu şey kötü. Eğer birinci ilke uygulanırsa öğretmenlerin ve dersliklerin öğrenciye zararı az olur. Öğrenci geri kalan %10 öğretmenle idare edebilir. İkinci ilke gereğince değerlendirme öğretmenler yapmayacağı için öğrenci okula gelmeyebilir. Başka kaynaklardan öğrenebilir ve sadece değerlendirmeye gelir. iki ilkenin öğrenciyi öğretmenlerden ve kötü eğitim şartlarından elinden geldiğince koruduğu ortadadır.

Öğrenciye istediği zamanda istediği dersi alma imkanı verilemeyebilir. Ama en azından 3-4 seçenek sağlanabilir. Örneğin bir öğrenci a dersi için a ve b hocasını tercih edebilir. Veya bir ders iki ay sonra tekrar verileceğinden iki ay sonra dersi alabilir. Ama yine bunlar okulun imkanı ölçüsünde olur. Ancak öğrenciye şu kolayca sağlanabilir. Değerlendirme işleminin ne zaman olacağını seçebilir. Bu en kötü şartlarda bile yapılabilir çünkü değerlendirme derslere göre çok kolaydır. Ya bir yazılı sınav ya da bir sözlüdür , ya 2 saat sürer ya üç. En azından belirli zaman aralıklarıyla değerlendirme yapılabilir. Böylece öğrenci istediği zaman girer. Örneğin a dersi için her ay öğrenciler değerlendirmeye alınabilir. Öğrenci ne zaman kendini hazır hissederse o zaman değerlendirmeye girer. Böylece bir ilke daha bulmuş olduk

"değerlendirmeler mümkün olduğunca sık yapılmalıdır"

Bulduğumuz üç ilke eğitime masraf değil tam tersine karlılık getirir. Bu üç ilke çok az bütçeli eğitime de,fazla bütçeli eğitime de uygulanabilir ve uygulanması gerekir.

Özetlersek bir öğrenciye gereksiz bilgiler öğretilmemeli, eğitimin temel konusu neyse o öğretilmeli. Öğrencinin okulla hiçbir bağı olmamalıdır. Okulu bitirmek için hiç kimseye mecbur olmamalıdır. Eğer temel konuyu öğrenişse eğitimi başarıyla geçer. Derse girip girmemesinin, dersi nereden öğrendiğinin hiçbir önemi olmamalıdır. Bu eğitim kurumunu ilgilendirmemelidir. Eğitim kurumu sadece nelerin temel konu olduğunu belirlemeli (hatta bu bile başka kurum tarafından belirlenebilir) , ve bu temel konuları öğrencinin öğrenmesi için olabildiğince imkan sağlamalı (ama öğrenci bu imkanlardan yararlanıp yararlanmamakta serbest olacak) ve bu temel konuyu öğrenmiş insanları başarılı saymalıdır.

Değerlendirme işlemi tabi ki tarafsız olmalıdır. Bunu sağlamanın en kolay yolu değerlendirmeyi eğitim kurumuyla ilgisi olmayan kurumların veya insanların yapmasıdır. Örneğin bir üniversiteye hazırlık dershanesinin öğrencisinin başarılı olup olmadığını dershane değil sınavı yapan ÖSYM belirler. bu değerlendirme işlemleri için kurumlar kurulabilir. Eğitim kurumu bu değerlendirme kurumlarından kendi öğrencilerini değerlendirmesini isteyebilir. O halde yukarıdaki ilkeye ek yapılabilir:

"değerlendirmeler mümkün olduğunca sık ve eğitim kurumundan bağımsız bir kurum tarafından yapılmalıdır"

Aslında eğitimin iyi yapılması için üç şey önemlidir 1- Öğrenciye neler öğreteceksin 2- Öğrencinin öğrenmesi için ne gibi imkanlar sağlayacaksın 3- Ve öğrencinin öğrenip öğrenmediğini nasıl anlayacaksın. Biz bu 3 konu için cevaplar verdik. 1- Öğrenci neyi öğrenmesi zorunlu ise onu öğrensin 2- Öğrenciye o konuları öğrenmesi için yardım et, ama zorlama 3- Değerlendirmeyi mümkün olduğunca başkası yapsın

Dikkat edilirse öğrenciyi değerlendirme işlemini önce öğretmenden aldık ve yönetime verdik. Daha sonra yönetimden aldık ve bağımsız bir kuruma verdik. Bunun yapılmasının sonucunda adaletsizlik azalmaktadır. Örneğin üniversite sınavı son derece adaletlidir. Çünkü herkese aynı sorular sorulur ve aynı bilgiye sahip insanlar aynı puanı alırlar. Halbuki ilkokul, ortaokul, lisede öğretmenle iyi geçinenler, yönetimle arası iyi olan velilerin çocukları daha iyi not alırlar. Yine öğretmenle kavgalı olanlar veya yönetimle anlaşamayanlar ise konuları bilseler dahi başarılı olamazlar. 2. ve 3. ilkeler bu adaletsizliği en aza indirir.

 

İlkelerin Uygulaması


Şimdi bu üç ilkenin uygulaması anlatılacaktır. Bu uygulama bir eğitim sistemi olarak düşünülebilir.

Eğitim insanlara bir bilgi ve uygulama yeteneği sağlamak içindir. Örneğin sürücü kursu araba,trafik hakkında öğrencilere bir konu öğretir ve onu uygulatır. Okuma-yazma kursu insanlara okuma-yazma öğretir ve onu uygulatır. Bir sürücü belgesi olan birisinin araba sürmek için gerekli olan bilgilere ve uygulama becerisine sahip olduğu kabul edilir. Peki ilkokul diploması olan bir insanın hangi bilgi ve beceriye sahip olduğu anlaşılır. 

Okuma-yazma bilmesi ve basit matematik işlemleri yapabilmesi yeterlidir. O halde ilkokul diploması bunu anlatmalıdır. Okuma-yazma bilen ve matematik işlemlerini yapabilen bir öğrenci hemen ilkokul diplomasını alabilmelidir. Aslında ilkokul kelimesi yanlıştır. Ben bunun yerine "temel bilgi eğitimi" diyebiliriz. Temel bilgi diploması her vatandaşta olmak "zorundadır". Yani bu bilgileri bilmek mecburiyetindedir. O halde temel okulda bunlar dışında hiçbir şey öğretilmez. Temel bilgilere sahip olan bir insan değerlendirmeye girer ve başarılı olursa diplomasını alır. Sen bu öğrenciye sadece okuma-yazma kursu ve matematik kursu açarsın o kadar. (Aslında burada dersin adı matematik değil hesap olmalıdır. Matematik değil hesap yapmak öğretilmelidir.)

Yapılacak şey her ay bir temel bilgi değerlendirmesi yapmaktır. Bu değerlendirmeyi başaranlar diplomasını alırlar. Eğer öğrenci henüz bunu başaracak durumda değilse onlar için gerekli kurslar açılır. Böylece devletin ve velilerin yaptığı masraflar azalır. Sonuç olarak ilkokul kaldırılmalıdır. Yerine okuma-yazma ve hesap kursları konulmalıdır. Bu kurslara öğrenciler gelmekte serbest olmalıdır. Böylece zeki öğrenciler daha erken diplomayı alır ve 5 sene saçma sapan konular öğrenmezler. Ayrıca her vatandaşın bu temel diplomayı alması mecbur tutulmalıdır.

Peki temel bilgi diplomasını aldıktan sonra eğitim olmalı mı? Temel bilgi diplomasından sonra eğitim olmamalıdır. Temel bilgi diplomasından sonra belirli konulara özel eğitim verilmelidir. Örneğin devlet resmi olarak bir bilgisayar eğitimi verir. Bu eğitime girip başarılı olanlar bilgisayar diploması alırlar. Devlet dil kursları açar ve bu kurslardan mezun olanlara diploma verir. Meslek eğitimi için de meslek kursları açılır. Sonuç olarak ortaokul ve lise gibi okullar kapatılmalıdır.

Buraya kadar ki önerilerde hesap kursu, okuma yazma kursu, bilgisayar kursu gibi belirli bir konuda ders verilmesi önerilmiştir. Bu farklı kurslar aynı okulda da verilebilir. Ancak bunların birbirleriyle doğrudan ilişkisi yoktur. Şunu sağlayabilirsiniz. Bilgisayar kursunu öğrenci almak için temel bilgi diploması almayı şart koşabilirsiniz. (okuma-yazma bilmeyene bilgisayar öğretilemediği için). Eğitim sistemi belirli konuda eğitim veren dallara ayrılmalıdır. Bu dalları bitirene ayrı diploma verilmelidir. Ancak bir diploma grubuna isim verebilirsiniz. Örneğin okuma-yazma diplomasını ve hesap diplomasını alan kişiye tek bir "temel bilgi diploması" verebilirsiniz. Örneğin bilgisayar, fen bilgisi (lise bilgisi), matematik(lise bilgisi) diploması alan bir kişiye bunların yerine Teknik Bilgi Diploması verilebilir. Bu kurslar sadece öğrenciye yardım etmek içindir ve diplomaları başka birimler verecektir (2. ilke gereği). İnsanlar istemezse kurslara gelmeyebilirler. Konuları kendileri öğrenir ve değerlendirmeye girerler ve biliyorlarsa diplomayı alırlar.

Şimdi tüm bu yazılanları üniversite eğitiminde uygulayalım : 

Fizik bölümü olsun. Önce bir fizikçi neyi bilmesi zorunludur sorusu sorulur. Bu konular mekanik, elektromagnetik teori, görelilik, kuantum fiziği, istatistik fizik ve termodinamik olabilir. Bu konular dışındakileri bir fizikçinin bilmesi mecbur değildir (en azından lisans düzeyinde). Yapılacak işlem basittir. Düzenli olarak (ayda bir, 3 ayda bir vs..) öğrencinin bu konuları bilip bilmediği değerlendirilir (Değerlendirmeyi ya bölüm yapar, ya da bağımsız bir kurum). Eğer öğrenci bu konuları biliyorsa mezun olur. Hatta öğrenci bu konuları 6 ayda öğrenirse 6 ayda mezun olmalıdır. Bu öğrenilmesi zorunlu konular için "amaç konu" diyebiliriz. 

 

Amaç, Araç, Yan ve Özel konular


Bu 6 önemli "amaç konu" için çok iyi bir matematik bilgisi gerekmektedir. Öğrencilere bu matematiği öğrenme imkanı vermezsen bu konuları öğrenmeleri mümkün değildir. Ancak bir fizikçin matematiği iyi bilmesi bir amaç değildir. Tabi ki kendisine gerekli olan matematiği bilmelidir. Ancak kendisine gerekli olmayan matematiği bilmesi gerekmez. O halde bu konu bir fizikçi için amaç değil "araç konu"dur. "araç konu" amaç konularını öğrenmen için gerekli olan konulardır. Bir eğitim kurumu amaç konuları için gerekli olan tüm araç konularının eğitimini vermelidir. Ancak öğrencinin araç konuları için hiçbir sorumluluğu olmamalıdır. Zaten amaç konularını öğrenmek için araç konularını öğrenecektir. Öğrenmezse mezun zaten olamaz. Eğer öğrenmeden de mezun olursa o halde o konu araç konusu değildir.

amaç konuları eğitimin asıl konularıdır. araç ise bu konular için gereklidir. bu konular dışında bir de yan konular vardır. örneğin bir fizikçi için elektronik yan konu sayılabilir. bir fizikçi elektroniği bilmek zorunda değildir. ancak bilirse de iyi olur. yan konular hiçbir şekilde öğrenciye zorunlu olmamalıdır. ancak konuyu öğrenmek istiyorsa ders verilebilir. bu konuların dışında bir de özel konular vardır. bu özel konular bir konuda daha da uzmanlaşmasını sağlayan derslerdir. örneğin bir fizikçi amaç konularından sonra veya aynı anda bir özel dalda ilerleyebilir. örneğin bir fizikçi nükleer fizik, parçacık fiziği vs.. uzmanlaşmak isteyebilir. veya katıhal fiziğinde ilerlemek isteyebilir. işte bu konular özel konulardır. öğrenci özel konuları öğrenmek mecburiyetinde değildir. ancak bir özel konularda ilerlemişse bu diplomasında belirtilir.

amaç, araç, yan ve özel konu ayrımı tüm eğitim için geçerlidir. bir ehliyet kursunda trafik kuralları amaç derstir. ilkyardım ise yan derstir. bir ehliyet sahibi ilk yardımı bilirse iyi olur ancak mecbur değildir. ilk ve orta öğretim de ise amaç dersleri ve araç dersleri dışında dersler öğretilmemelidir.

Fizik bölümde amaç konular belirlendikten sonra, amaç,araç,yan,özel konular için kurslar, dersler, konferanslar vs vermelidir. Bu konuları mümkün olduğunca çeşitlendirebilmelidir. Aynı konuda iki, üç öğretmen kurs açabilir veya aynı konu için her ay yeni bir kurs açılır. Bazı kurslar hızlıdır ve bir haftada biter. Bazı kurslar sadece bir konu içindeki başlık için olabilir ve 3 saat sürebilir. Bazı kurslar akşam 20'de olabilir. Bazı dersler pazar günü olabilir. Bazı kursların bir kısmına a hocası bir kısmına b hocası gelebilir. Daha çok çeşitlendirmek mümkündür. Bu eğitimin imkanı ölçüsünde yapabileceği bir şeydir. Ancak ilk üç ilke uygulanırsa çeşitlendirmek daha kolay olur.(1. ilke az konu olmasını sağlar, 3. ilke ise istediğiniz zaman konulara çalışabilmenizi sağlar.)

Eğitim kurumu 3. ilke gereğince sık sık değerlendirme yapar. Bu öğrencilerin yaşadığı endişeyi de azaltır (bir final başarısız geçirirsen tam bir sene sonra yeni sınav olacak. bir senen kaybolabilir. bizim sistemde böyle bir derdin yok). Değerlendirmenin bağımsız bir şekilde yapılması eğitim kalitesini kontrol etmeni sağlar. Eğer değerlendirmeyi zor yaparsan mezun olan öğrenciler iyi öğrenciler olur ve bilmeyen öğrenci mezun olamaz. Bu sistemde amaç derslerini öğrenmeyen bir insan mezun olamaz. Çünkü değerlendirme bağımsız bir kurum tarafından veya bölüm tarafından yapılmaktadır.

Bu sistemle bir çok meseleyi çözmüş bulunmaktadır. Ancak bu siteminde kendine özgü sorunları olabilir. Sistem çok esnek olduğu için bu sorunların kolayca halledilebilir. Aaşağıda şu andaki sistemden önerdiğimiz sisteme nasıl geçiş yaparız o incelenmektedir.

 

Sisteme Geçiş


Eski sitemde bölüm konuları belirler. Ancak belirlerken 1. ilkeyi uygulamaz. Şimdilik uygulamadığını varsayalım. Yani bir öğrencin okul bitirmesi için türkçe,inkılap,malzeme,elektrik devreleri,elektronik ve bir çok konuyu bilmek zorunda olduğunu varsayalım. 1. ilkenin uygulanmaması diğer ilkeleri engellemez.

İlk iş olarak yıl sonunda yapılan finalleri öğretmen değil bölüm hazırlar. Bölüm bu finalleri hazırlarken en başta verdiği dersin müfredatına uygun davranacaktır. Bölümün hazırladığı final notu %50 veya %40 etkili olur. Öğretmen bu final notunu ders boyunca alınan notlara eklemek zorundadır.

Bu küçük müdahale ile 2. ilke çok azda olsa uygulanmıştır. 1. ilke ve 3. ilke uygulanmamıştır. Bu müdahale ile öğretmen müfredatı öğrencilere öğretmek zorunda olacaktır. Final sonuçları öğretmenin ne kadar başarılı olacağını ortaya koyacağı için öğretmen öğrencilere iyi öğretmek zorunda olacaktır. Öğrenci finalde başarılı olması halinde dersi geçebileceği için kendisi çalışabilir. 2 ilkenin bu küçük müdahalesi bile çok önemli sonuçlara yol açmıştır. Ancak burada öğretmenin final sorularına etkisi olmamalıdır. Eğer etkisi olursa sistemin eskisinden farkı olmaz. Finalin etkisini %50'den %100'e doğru artırıldıkça çok daha fazla yarar sağlanacaktır. (2. ilkenin yararları)

Finalin etkisini %100 koydunuz. Demek ki ödev,kısa sınav,ara sınav gibi öğrenciyi öğretmene muhtaç eden özelliklerden öğrenciyi kurtarmış oldunuz. Öğrenci artık öğretmenle uğraşmak yerine konuyla uğraşacaktır. Yönetimin de öğrenci bilmeden dersi geçti mi kaygısı olmaz. Öğretmende finalle kendisinin ne kadar başarılı olduğunu görür. (Bu başarı derslere gelen öğrencilerin başarısına göredir. Ancak öğretmen iyi ise öğrenciler dersine gelirler.)

Final etkisi %100 çıkarılınca ikinci ilke tamamen uygulanmış olur. Demek ki en kolay uygulanabilir ilke 2. ilkedir. 2. ilke uygulandıktan sonra 3. ilke uygulanabilir. Ancak bu sık sık yapılan finaller ders programlarıyla uyuşmama sorununu ortaya çıkarır. Çünkü daha ders verilirken finali yapmak yanlış olur. Bunu kolay yapmanın yolu yaz okullarındaki gibi 5-6 hafta süren ders programları yapmaktır. Diyelim ki finalleri 2 ayda bir yaptınız. Eğer dersler 6-7 hafta sürerse tam uyum oluşur. Böylece finalleri 2 ayda bir yapar ve dersleri daha kısa tutarsanız 3. ilke uygulanmış olur. Bu uygulama 2 ayda bir final yapılacağı ve dersleri kısa sürmesi için daha fazla saat harcanacağı için öğretmeni meşgul edecektir. Bir tek kusuru budur. Bunun için eğitim kurumunun durumuna göre final tarihleri belirlenebilir. Örneğin 3 ,4, veya 5 ayda bir yapılabilir. Yönetim açılan derslere bakmayabilir. Öğrenciye "illa ders açmam şart değil istediğin yerden öğren" diyebilir. (Ve bu denilebilir. üniversite öğrencisi her konuyu hazır öğrenmekten kurtulmalı) böylece yönetim derslerle final tarihlerini uydurma gibi bir sorundan kurtulur.

Final etkisi %100 çıkarıldıktan ve daha sık yapıldıktan sonra hangi konuların amaç, hangi konuların araç,yan ve özel olduğu belirlenmelidir. Ve sadece amaç derslerinin finalleri yapılmalıdır. Böylece öğrenciler çok fazla gereksiz dersle uğraşmaktan kurtulur. Bölüm fazla amaç dersi belirleyebilir  ancak hangisinin amaç, hangisinin araç olduğunu baştan ilan etmelidir.

Üniversite amaç derslerini başarmayı yeterli görmeyebilir. Amaç derslerinden sonra belirli özel konularda seçim yapıp o konunun amaç konularını öğrenmesini isteyebilir. Örneğin amaç dersleri geçtikten sonra öğrenci atomaltı fiziğini seçer ve nükleer fizik, parçacık fiziği gibi konuları öğrenebilir. Veya katıhali seçer ve o konu için amaç derslerini öğrenir. Genel bir fizikçi için nükleer fizik özel bir konudur. Ancak bir nükleer fizikçisi için "amaç konu"dur. Dikkat edilirse burada da asıl öğretilen amaç dersleridir. Burada yapılması gereken öğrenciye seçme hakkı verilmesidir.

İlkeler aşağıdaki gibi özetlenebilir

- Bir öğrenciye sadece "zorunlu" olduğu konular öğretilmelidir. Amaç , Araç, Yan konular iyi tespit edilmelidir.  (Zorunluların Öğretilme İlkesi)

- Değerlendirmeler bağımsız bir kurum tarafından yapılmalıdır ve bağımsız kurum öğrencinin nereden ve nasıl eğitim aldığı ile ilgilenmemelidir. (Bağımsız Değerlendirme İlkesi) 

- Değerlendirmeler mümkün olduğu kadar çok sık yapılmalıdır ve değerlendirme sonucu başarılı olanlar diplomasına almalıdırlar. (Değerlendirmelerin Sıklaştırılması İlkesi)

zafer.teker , 27.09.2014

Bu Sayfayı Paylaş:

Fibiler Üyelerinin Yorumları


Tüm üyeler içeriklere yorum ekleyerek katkıda bulunabilir : Yorum Gir

Misafir Yorumları




Bu Sayfayı Paylaş:

İletişim Bilgileri

Takip Et

Her Hakkı Saklıdır. Bu sitede yayınlanan tüm bilgi ve fikirlerin kullanımından fibiler.com sorumlu değildir. Bu sitede üretilmiş , derlenmiş içerikleri, fibiler.com'u kaynak göstermek koşuluyla kendi sitenizde kullanılabilirsiniz. Ancak telif hakkı olan içeriklerin hakları sahiplerine aittir