Varlık vergisi ile bir fıkra anlatılmaktadır. Fıkranın anlatılan veya yazılan değişik versiyonlarının ortak özelliği şu şekildedir :
Bir Yahudi , bir Ermeni , bir Rum ve bir Türk kendi aralarında konuşmakta ve ödedikleri varlık vergisini birbirlerine sormaktadırlar. Ermeni'ye ne kadar vergi verdin diye sorduklarında çok yüksek bir rakam verdiğini anlatmış (Örneğin 10 bin), Rum'a sormuşlar o da çok yüksek bir rakam verdiğini anlatmış (Örneğin 20 bin), Yahudi'ye sormuşlar o da çok yüksek bir rakam verdiğini söylemiş (Örneğin 25 bin), en son Türk'e sormuşlar Türk ise çok düşük bir miktar vergi verdiğini söylemiş (Örneğin 50 lira). Bunun üzerine Yahudi , Ermeni veya Rum'dan biri şu cümleyi söylemiş : "Eee Atatürk boşuna söylememiş 'Ne Mutlu Türküm Diyene' diye"
Varlık vergisinin tam metni aşağıdaki gibidir :
1. Verginin mevzuu
Madde 1 —. Servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalâde kazançları üzerinden alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere (Varlık Vergisi) adiyle bir mükellefiyet tesis edilmiştir.
Madde 2 — Varlık Vergisi aşağıda yazılı zümrelere dâhil olanhakikî ve hükmi şahıslardan alınır :
A) 2395 ve 2728 sayılı kanunlarla ek ve tadilleri mucibince mükellef bulunanlar;
B) Büyük çiftçiler (Büyük çiftçiden maksat, işinin idaresine ve vüsatine halel getirmeksizin bu mükellefiyeti ifa edebilecekleri bu kanunda yazılı komisyonlarca tesbit edilenlerdir);
C) Uhdelerinde bulunan binaların ve hisseli ise hissedarlarının hisselerine düşen bir yıllık gayrisâfi iradı yekûnu 2 500 liradan ve arsalarının vergide mukayyet kıymetleri 5 000 liradan yukarı bulunan ve bu miktarların tenzilinden sonra mütebaki irat ve kıymetlerle bu vergiyi verebileceği komisyonlarca kararlaştırılanlar;
'D) 1939 senesindenberi 2395 veya 2728 sayılı kanunlar mucibince vergiye tabi bir iş ve teşebbüsle uğraştığı halde bu kanunun neşri tarihinde işini terk, devir veya tasfiye etmiş bulunanlar;
E) Meslekleri tacir, komüsyoncu, tellal veya simsar olmadığı halde 1939 senesindenberi velev bir defaya münhasır olsa bile ticari muamelelere tavassut ederek komisyon veyahut tavassut mukabili olarak her ne nam ile olursa olsun para veya ayniyat almış olanlar.
Madde 3 — İkinci maddede yazılı mükellefiyet zümrelerinden iki veva daha ziyadesine dâhil olanlar bu zümrelerin her birinde ayrı ayrı mükellef tutulurlar. Umumî, ımîilhak ve hususi bütçelerle belediye bütçelerinden ve 3659 numaralı kanuna tabi müesseselerden tahsisat, maaş ve ücret alanlarla kadroya müsteniden yevmiye ile istihdam edilenler yalnız bu maaş, tahsisat, ücret ve yevmiyelerinden dolayı ikinci maddenin A fıkrasındaki mükellefiyete tabi değildirler.
Madde 4 — 1837 sayılı Bina Vergisi Kanununun 3 üncü ve 1833 sayılı Arazi Vergisi Kanununun 2 nci maddesinde sayılı bina ve arsa sahipleri, ikinci maddenin (C) fıkrasında yazılı mükellefiyetten muaf tutulur.
Madde 5 — Vergi, hakikî ve hükmi şahıslar namlarına tarholunur ve eshamlı ve eshamsız şirketlerde hisseye bakılmaksızın şirketlerin menkul ve gayrimenkul varlığının tamamı üzerinden alınır.
2. Verginin miktarı
Madde 6 — Yedinci maddede yazılı komisyonlar, ikinci maddede yazılı mükelleflerin mükellefiyet derecelerini, her mükellef namına 1941 yılında ve ticaretini terk, devir veya tasfiye etmiş olanlar için terk, devir veya tasfiyeye tekaddüm eden son yılda tarhedilmiş veya tahakkuk ettirilmiş vergi miktarlarını, çiftçilerde mükellefin zirai vaziyetini ve gayrimenkul sahiplerinin de irat ve vergi kıymeti miktarlarını gözden geçirmekle beraber bunlarla mukayyet olmaksızın edinecekleri kanaate göre takdir ve tesbit ederler. Ancak 2395 sayılı kanunun 11 inci maddesi hükmü dairesinde kazanç beyannamelerine bilanço raptetmek mecburiyetinde bulunan anonim, komandit, limited ve sermayesi üzerinden kazanç dağıtan kooperatif şirketlerin vergileri, 1941 takvim yılma veya ticari yılma ve ticarethanelerini terk, devir ve tasfiye etmiş olanlarda terk, devir ve tasfiyeye takaddüm eden son seneye ait safi kazancının yüzde ellisinden aşağı ve anonim şirketlerde yüzde yetmişinden yukarı olamaz. İkinci maddenin (B) fıkrasında yazılı çiftçilerin mükellefiyetleri de varlıklarının yüzde beşini (geçemez.
3. Verginin tarhı
Madde 7 — İkinci maddede yazılı servet ve kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tesbit etmek üzere her vilâyet ve kaza merkezinde mahallin en büyük mülkiye memurunun reisliği altında en büyük mal memurundan ve ticaret odalariyle belediyelerce kendi azaları arasından seçilecek ikişer azadan müteşekkil bir ve icabına göre müteaddit komisyon kurulur. Ticaret odası bulunmıyan yerlerde, bu odanın seçeceği azalar yerine belediyece, hariçten ticaret ve ziraattan anlıyanlar arasından iki âza seçilir. En büyük mülkiye ve maliye memurları bu komisyonlarda bizzat bulunmakla mükelleftirler. Ancak birden fazla komisyon kurulan yerlerde tensip edecekleri memurları tevkil edebilirler ve kendileri de icabına göre istedikleri komisyonlarda bulunabilirler. Komisyonların, büyük çiftçileri tesbit için yapacağı toplantılarda Ticaret odası yerine ziraat odalarınca kendi azaları arasından ve bulunmıyan yerlerde belediyelerce hariçten ve ziraatten anlıyanlar arasından seçilecek iki âza komisyona iştirak eder. Komisyon kararları ekseriyetle verilir, reylerde müsavat halinde reisin bulunduğu taraf tercih edilir.
Madde 8 — Komisyonlar, şirketlerin mükellefiyetlerini tesbit ettikleri sırada şeriklerin de servetleri derecesini ve fevkalâde kazançlarını araştırarak bunların da mükellefiyetlerini takdir ederler.
Madde 9 — Komisyonlar, muhtelif zümrelerin mükellefiyet derecelerini tesbit işini on beş gün içinde intaç ile mükelleftirler. Bu müddet zarfında işini bitiremiyen komisyonların memur olmayan âzası değiştirilerek yerlerine son mebus intihabında müntehibi sani olanlar arasından belediye reislerince seçilecek dörder zat alınmak suretiyle komisyonların âzası tamamlanır.
Madde 10 — Mükelleflerin tesbiti sırasında komisyonlarca unutulmuş olanların isimleri komisyonların dağılmasından itibaren en geç iki ay içinde varidat dairelerince tesbit olunarak 7 nci madde hükmü dairesinde yeniden teşkil edilecek komisyonlara bi ldi r i l i r. Komisyonlar âzami on beş gün içinde bu mükelleflerin vergi miktarlarını kararlaştırmağa mecburdurlar.
4. Verginin tebliğ ve tahsili
Madde 11 — Komisyon kararları, şehir ve kasabalarda varidat dairelerinin kapılarına ve köylerde münasip mahallere listeler yapıştırılmak suretiyle ilân ve tebliğ olunur. Listelerin asıldığı, gündelik gazete çıkan yerlerde gazetelerle ve gündelik gazete çıkmıyan mahallerde belediye tellâlları marifetiyle halka ayrıca haber verilir. Komisyon kararları nihaî ve katî mahiyette olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dâva açılamaz. Ancak bir mükellef namına aynı mükellefiyet mevzuundan dolayı mükerrer vergi tarh edilmiş olduğu takdirde bunlardan en yüksek olanı ipka edilerek diğerleri tarhiyatı yapan komisyonların vazife gördüğü mahallerin en büyük mal memuru tarafından mükelleflerin müracaatı üzerine silinir.
Madde 12 — Mükellefler vergilerini, talik tarihinden itibaren on beş gün içinde mal sandığına yatırmağa mecburdurlar. On beş günlük müddetin geçmesini beklemeden mahallin en büyük malmefhuru, lüzum gördüğü mükelleflerin menkul ve gayrimenkul mallariyle alacak, hak ve menfaatlerinin ihtiyaten haczine karar verebilir. On beş günlük müddet içinde yatırılmıyan vergilerin Tahsili Emval Kanununa tevfikan tahsiline tevessül edilmekle beraber vergi miktarına müddetin dolmasından itibaren birinci hafta için yüzde bir ve ikinci hafta için yüzde i ki zammoluııur. Talik tarihinden itibaren bir ay zarfında borçlarını ödemiyen mükellefler borçlarını tamamen ödeyinceye kadar memleketin herhangi bir yerinde bedeni kabiliyetlerine göre askerî mahiyeti haiz olmıyan umumî hizmetlerde veya belediye hizmetlerinde çalıştırılırlar. Ancak üçüncü maddenin son fıkrasında yazılı olanlardan ikinci maddedeki mükellefiyete tabi bulunanlarla kadınların ve elli beş yaşını mütecaviz erkeklerin borçları hakkında Tahsili Emval Kanunu tatbik edilmekle beraber bunlar çalışma mükellefiyetine tabi tutulmıyabilirler. Bu fıkra hükmüne göre çalıştırılanlara verilecek ücretin yarısı borçlarına mahsup olunur. Çalışma mecburiyetinin tatbik tarzı Hükümetçe hazırlanacak bir talimatname ile tâyin olunur. Bi r inci fıkrada yazılı on beş günlük müddet içinde vergilerini vermeyen mükellefler, aynı müddet zarfında vergileri miktarınca Hazine bono ve tahvilâtı veya banka teminat mektubu tevdi ettikleri takdirde bu mükellefler hakkında Tahsili Emval Kanununun ve çalışma mecburiyetinin tatbiki bir ay müddetle geri bırakılabilir.
Madde 13 — Kollektif ve komandit şirketlere ait vergilerin icabı halinde ortakların ve komanditelerin şahsi mallarından istifası hususunda da Tahsili emval kanunu hükümleri tatbik olunmakla beraber ortak ve komanditeler çalışma mecburiyetine de tabi tutulabilirler ve on 'ikinci maddenin ikinci fıkrası hükmü bunlar hakkında da tatbik olunur. Bu madde ile on ikinci maddede yazılı karar ve muameleler katî olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dâva açılamaz.
5. Teminat
Madde 14 — Varlık vergisiyle mükellef tutulanların ikametgâhlarında, ıgerek kendilerine ve gerek karı veya kocalarına veya kendileriyle birlikte oturan usul ve furuğiyle kardeşlerine ait dükkân, mağaza, depo, ambar, fabrika ve imalâthanelerde veya bunlara benzer yerlerde bulunan bütün menkul mallarla tapuda veya vergide bunlardan herhangi biri namına kayıtlı olan gayrimenkul mallar bu kanun mucibince alınacak vergi ve zamların kanuni teminatı hükmünde olup bu ma l l a rın satılmasında da Tahsili Emval Kanunu hükümleri tatbik olunur. Verginin teminatını teşkil eden bu mallardan mükellefin kendisine veya kan ve kocasına ait olanlar hariç olmak üzere diğer mallar üzerine komisyonlarca verginin takdir ve tesbiti tarihinden itibaren bir sene zarfında ayrıca haciz konmadığı takdirde bu mallar üzerindeki teminat hükmü sona erer.
Mükelleflerin zilyedliği altında veya yukarda yazılı mahallerde bulunan menkul mallara mütaallik satış, temlik ve rehin iddiaları muteber sayılmaz ve bu nevi mallar hakkında dermeyan olunacak istihkak iddiaları dinlenemez.
Bu kanunun neşrinden mukaddem başlamış olan ve bir ilâma veya bu hüküm ve kuvıvette noterlikçe tanzim edilmiş mukaddem tarihli resmî bir senede müstenit olmıyarak vapılmış bulunan takip neticesinde icra dairelerince konulmuş olan ihtivati ve icrai hacizler bu teminat hükmüne halel vermez. Bu hacizler ancak vergi alacağının tahsilinden sonra bir bakiye kaldığı takdirde bu kısım hakkında infaz olunur. Gayrimenkullerin satışında bunların varlık vergisi mükellefiyeti ile ilişiği olmadığı alâkalı varidat dairesince tasdik edilmedikçe tapu daireleri tescil yapamaz. Yapılan tesciller hükümsüz sayılır.
6. Müruruzaman
Madde 15 — 9 ve 10 uncu maddelerde yazılı müddet ve şartlar içinde tarhedilemiyen vergiler, bu müddetler geçtikten sonra yeniden tarh ve tahsil edilemez.
Bu kanun mucibince tahakkuk ettirilmiş olan vergiler 1943 malî yılından itibaren beş yıl sonra tahsil olunamaz. Verginin tahsili için yapılacak her nevi takip muameleleri, müruruzamanı keser.
7. Meriyet maddeleri
Madde 16 — Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 17 — Bu kanunun hükümlerini yürütmeğe İcra Vekilleri
Heyeti memurdur.
C.L. Sulzberger'in Varlık Vergisi ile ilgili The New York Times gazetesindeki 9.9.1943 tarihli yazısı aşağıdaki gibidir :
Türkiye Sermayeye Salınan Vergiden Huzursuz
Modern ekonomi tarihinin en geniş kapsamlı mali önlemlerinden biri, Türkiye’de artık yavaş yavaş sona yaklaşıyor. Yaklaşık dokuz aydan beri, tartışmaların, eleştirilerin ve savunmaların odağında bu vergi konusunun yer aldığı ülkenin, savaşa girmemiş Birleşmiş Milletler müttefiki olmak ile tarafsızlık arasında sıkışıp kalmış tavrı, henüz açıklığa kavuşmadı. Bu verginin ekonomik, toplumsal, felsefi ve diplomatik sonuçları çok yaygındır ve olası etkileri hakkında öngörülerde bulunmak için henüz erkendir.
Söz konusu vergi, Varlık Vergisi adı verilen ve sözcük anlamı açısından varlıktan (gelir) alınan ve en şiddetli karşıtlarınca, sermaye üzerine konulmuş olarak nitelendirilen bir vergidir. Bu vergi 11 Kasım 1942’de Türk Millet Meclisi tarafından yasalaştırıldı.
Verginin temel amacı, savaş yüzünden hüküm süren enflasyonist koşullara çare bulmak için yüklü miktarda bir gelir elde etmek ve asker sayısı yaklaşık 1.000.000’a ulaşan orduyu ayakta tutabilmek olarak belirtilmişti. Hükümet yükümlülükleri büyük ölçüde, aşırı miktarda para basmak biçiminde karşılanmıştı ve Varlık Vergisi bu aşırı banknot dolaşımının büyük bölümünü piyasadan geri çekmek ve böylece fiyat artışlarını durdurmak amacıyla konmuştu.
Azınlık Gurupları Karşı Çıkıyorlar
Bu eşi benzeri görülmemiş vergi, özellikle bu ülke deki Hıristiyan ve Yahudi çevrelerde ve yabancı diplomat ve işadamları arasında sert eleştirilere neden oldu. Vergi, karşıtlarınca, doğrudan doğruya, Hıristiyan ve Yahudi azınlıklara zarar verme girişimi olarak eleştirildi.
Vergi yandaşları, azınlık karşıtı bir yaklaşımın amaçlar arasında yer almadığını ve uygulamada da ortaya çıkmadığını, bu verginin ülkeyi ekonomik kaostan çıkarmak üzere alınmış bir acil önlem olduğunu, son dört yıl içinde çıkar sağlayanları hedef aldığını savunuyorlar. Bu kişiler, nüfusun büyük bölümünü oluşturan köylü kitlelerinin zorunlu ürün vergisi ve genel vergiler biçiminde adaletsiz bir pay ödemekte olduklarını, bu nedenle, daha büyük bir katkıda bulunma sırasının zenginlere geldiğini öne sürüyorlar.
Türk yönetim çevrelerinde acil para tedarik ederek enflasyonun önüne geçmek için serveti vergilendirmenin isabetli olup olmayacağı hakkında iki yıldır tartışma sürmekteydi. Başbakan Şükrü Saracoğlu maliye ve siyaset uzmanlarının verdikleri raporlardan sonra nihayet bu tedbiri almaya onay verdi ve vergi Millet Meclisi’nden çıktı.
Varlık (vergisi) tedbirinin arka planında, devrime kadar, özellikle İzmir ve İstanbul limanları çevresinde yoğunlaşmış olan Hıristiyan ve Yahudi azınlıklar ile karşılaştırıldığında, ticaret ve maliye konularında eğitimsiz ve becerisiz olan (ve bu durumun kalıntılarını hala taşıyan) Türk köylüsü bulunmaktadır.
Türkiye’nin ticaret ve iş hayatının önemli bölümlerinin yönetimi bu azınlık gruplarının ve büyük yabancı çıkarların elindedir. Köylü, esas olarak, bu kentli kişilere karşı güvensizlik ve hoşnutsuzluk beslemektedir.
Savaş koşullarında, Ordu’yu beslemek için günde 1.000.000 liradan fazla masraf yapıldığı ve işgücü yetersizliği koşullarında, Hazine’nin çıkardığı, dolaşımdaki kağıt para miktarı 760.000.000 lirayı bulmuştur. Bu rakam, savaş öncesinde 180.000.000 lira idi. Bu enflasyon, fiyatlarda korkunç bir yükselmeye ve tabii ki elinde mal ve mülk bulunduranların (kağıt para) karlarında artışa yol açmıştır.
Liradan kaçış başlamış, kağıt para mümkün olduğu kadar çabuk, gayrı menkule, mala veya altına çevrilmiştir. Kısaca, klasik enflasyon göstergelerinin tümü vardı. Bu durumun farkında olan Hükümet, bazı olağanüstü önlemler almaya karar verdi.
Hükümete göre, Türk Ordusu’nun da bel kemiğini oluşturan köylülüğü daha fazla vergilendirmek mümkün değildi. Ayrıca, bazı Türk yetkililer, (bazı) Türk ve azınlık ticaret evleri (şirketleri)nin büyük çıkarlar sağladığını ve yaygın şekilde vergi kaçırıldığını düşünüyorlardı. Sonuncu olarak da, bu yolla ek bir işgücü sağlanacağı da düşünülmüştü. Böylece, nihayet, servet üzerine bir vergi salmak fikri kararlaştırıldığında, vergi ödemeyenlerin (ödeyemeyenlerin) zorunlu çalışma ile cezalandırılacakları şeklinde bir madde de eklenmişti. Yasanın bu maddesi, uygulama başladıktan sonra, en çok tartışma yaratmış olan maddesi olmuştur.
C.L. Sulzberger'in Varlık Vergisi ile ilgili The New York Times gazetesindeki 10.9.1943 tarihli yazısı aşağıdaki gibidir :
Konuşulanların kamuoyuna yansımadığı toplantılarda uzun uzun görüşüldükten sonra, Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Büyük Millet Meclisi’nin 3 Kasım 1942 günkü oturumunun açılışında, 1939’dan bu yana süren normal dışı koşullar nedeniyle servet biriktirmiş olan kişileri ve olağandışı projeleri ağır bir şekilde vergilendirmeyi öngören bir kanun tasarısını sunma niyetini açıkladı.
Başbakanın konuşmasına göre, bu vergiyle toplanan para, Ziraat Bankasında bloke edilecek bir hesapta toplanacak ve nihai olarak, ülkede dolaşımda olan kağıt para miktarında ve sonuç olarak da şu anda var olan enflasyonda da bir azalmaya yol açacak.
Türkçede “Varlık Vergisi” olarak adlandırılan vergiyi Parlamento fazla itiraz etmeden oyladı. Şimsi varolan cumhuriyetçi rejim yönetimindeki modern Türkiye, Osmanlı Padişahlarının temsil ettiği Asya despotizmi ile Batı demokrasisi arasındaki uçurumu en kısa sürede doldurmak için elden gelen en büyük çabayı göstermiştir ancak muhalefet parlamenter tartışmalarda belirleyici bir rol oynamamaktadır. Varlık Vergisi geçen 11 Kasımda yasalaşatı. Yasa servet ve zenginlerin aşırı karları üzerine bir vergi koyuyor ve Türkiye nüfusunu oluşturanlar arasından 5 kategoriyi etkiliyordu: özel sektördeki ücretliler (devlet memurları muaf tutulmuştu); önemli çiftçiler (en üst vergi miktarı, bunların sahip olduğu mülkün değerinin yüzde beşi olarak saptanmıştı); gayrı menkul ve bina sahipleri; 1939’dan beri iş yapmakta olan şirketler ve kişiler ve aracı ve komisyoncular.
Zorunlu Çalışma Cezadır
Vergilerini, yasanın öngördüğü biçimde bir ay içinde tam anlamıyla ödeyemeyen kişiler, askeri olmayan projelerde çalışmaya zorlanmaktadırlar.
Varlık vergisi ilk uygulamaya konulduğu sırada, vergi metninin tam olarak söylediği anlamda yorumlanmıştı, yani savaşın başından beri elde edilen anormal derecedki yüksek karlara getirilen bir vergi olarak. Genelde,yalnızca bu tür karlar elde etmiş olan tüccarların ve mal sahiplerinin yasa kapasamına gireceği şeklinde yorumlanmıştı.
Aşırı çıkarlar sağlandığına ve bir ölçüde vergi kaçırmanın söz konusu olduğuna kuşku yoktur.
Hükümetin, kendilerine müslüman yurttaşlara davrandığından daha olumsuz davrandığı endişesini taşıyan Hristiyan ve Yahudi Türkiye vatandaşları arasında geleceğe ilişkin kaygılar daha büyüktür. Türkiye’de salınmış olan bu vergi, dünya kamu oyunun ilgisini, o ana kadar benzeri görülmemiş bir mali önlem olmasıyla çekmiş olmanın yanında, ayni zamanda olası diplomatik ve politik yansımalar da getirecek gibi görünmektedir. Savaş sonrasında Balkanları ve Orta Doğu’yu saran sorunları bir ölçüde olsun anlayabilmek için,bu verginin uygulaması ve sonuçları hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
Bu nedenle ve kamuoyunun bu konuda çok az şey biliyor olmasınden dolayı, Varlık Vergisi hakkındaki resmi görüşleri, Başbakan Saraçoğlu’nun ifade ettiği biçimiyle sunmak iyi olacaktır:
“Ülkemiz nüfusunun esas gövdesini oluşturan Türk köylüsü genellikle yoksuldur ve kötü koşullarda barınmaktadır” diyen Başbakan şöyle devam etti. “Dünyada varolan koşullar nedeniyle büyük bir orduyu beslemek için ülkenin gücünü aşan muazzam miktarlarda paralar harcamak zorunda kaldık."
Mali bakımdan, durumu sürdürebilmek için geçen yıl ve bu yıl yeni kaynaklar bulmak zorunda kaldık.
“Muazzam Açıklarla Karşı Karşıya”
“Yeni bir vergiye ihtiyaç duyarsanız, bunu ödeyecek olanları bulup çıkarmak zorunda kalırsınız. Geçmişte, yüzyıllar boyunca, her zaman Türk köylüsü vergi ödemeye zorlandı. Büyük bir bütçe açığı ile karşı karşıya olan bizler için iki kaynak vardı: Zenginler ve sıradan insanlar.
“Varlık’la birlikte, zenginin servetinin bir bölümünü alıyoruz. Zengin zengin olmaya devam ediyor. Köylü de, öteden beri, ürününün büyük bir bölümünü, zarara uğrasa bile, hükümetin saptadığı sabit fiyattan teslim etmek zorundadır. Köylüler ürünlerinin % 8’ini hükümete direkt vergi olarak ödüyorlar % 12’sini ise hükümetin saptadığı sabit fiyatlardan satıyorlar.
“Köylüleri bundan daha ağır vergilendiremeyeceğimiz açıktı. Aklımıza bir başka fikir geldi:tüm fabrikaları, günde 3 tane 8 saatlik vardiya ile 24 saat çalıştırmak.- fakat bunun için yeterli kömüre sahip değildik ve zaten çoğu günde 8 ya da 16 saat üzerinden çalışmaktalar.Böyle bir önlem sanayi üretimini artıracaktı ve orduda görev yapanlar ya da madenlerde zorunlu çalışmaya tabi tutulmuş olanlar dışında herkesi istihdam edecekti.
“ Ekim 1942 de hala ciddi bir biçimde artan kamusal borca sahiptik ve kabine vaktinin büyük bölümünü mali krize ayırıyordu. Zengini ve çıkar sağlayanları vergilendiren Varlık’ta karar kıldık.
“Baştan, bu şekilde 250 milyon lira sağlamayı ummuştuk. Şimdiye kadar 300 milyonun üzerinde vergi sağladık.
Verginin tahsililinin tamamlanması Türkiye’yi mevcut sıkıntılı uluslararası koşullarda mali açıdan bir yıl ya da bir buçuk yıl ayakta durma noktasına getirecektir. Eğer savaşı bu süre içinde bitirebilirseniz, iyi durumda olacağız. Aksi takdirde yeniden başka mali önlemler almamız gerekecek.”
C.L. Sulzberger'in The New York Times gazetesindeki 11.9.1943 tarihli yazısı aşağıdaki gibidir :
Varlık Vergisi’nin 17 Aralık 1942 ‘de yasalaşmasından kısa bir süre sonra İstanbul’daki bir gizli komisyon vergi tahakkukunu saptamaya başladı ve toplanacak vergi miktarını ilan etti. İstanbul Vilayeti nüfusu, Türkiye’nin gayrimüslim nüfusunun büyük bölümünü kapsıyor.
Hıristiyan ve Yahudi işyerlerine tarh edilen vergi emsalleri olan Müslüman işyerlerine göre öyle ağırdı ki, baştan çekinilen ayrım cılık gerçekleşmekle kalmadı, ötesine bile geçildi. Gayrimüslimlere tarh edilenlerin çoğu el koyma biçiminde ortaya çıktı.
Yazarın görüştüğü hükümet yetkilileri bunu vergiyi saptayanların yetersizliğine yoruyorlar. Bununla birlikte birçok gözlemci verginin gayrimüslimleri iş yaşamının dışına sürmeyi amaçladığını ve böylece gayrimüslimlerin ticaret hayatının büyük bölümünü denetlemelerinin kalıcı bir şekilde önüne geçmeyi amaçladığı sonucunu çıkarıyor. Bu hükümetçe şiddetle reddediliyor.
Ayrımcılık örnekleri
Yabancıların sahip olduğu işyerleri ve kurumlar, değişen oranlarda ayrımcılıktan zarar gördü.
Rumların, Yugoslavların ve İtalyanların sahip oldukları işler, nerdeyse Türkiye’deki azınlıkların vergilendirildikleri oranda ağır vergilendirilmişlerdi.
Fransız, Alman ve Bulgar şirketleri daha az vergilendirilmişlerdi; Amerikalı ve İngilizlere gelince, genel olarak bakıldığında onlar nispeten ucuz kurtuldular.
Örneğin geniş ve gelişen bir kuruluş olan İstanbul’daki Amerikan Hastanesi’ ne 2.500 lira vergi tarh edilmişken,yoksul ve kötü donanımlı Ermeni Hastanesi 39.000 lira ödemek zorunda kaldı.
Çalışmaları, tüm diğer yerel komisyonlar gibi gizli olan ve kararlarının temyizi olmayan İstanbul Varlık Vergisi Tespit Komisyonu ücretlilere uygulanacak vergi oranları listesini yayınladığı zaman,Türk vatandaşı olan Hıristiyanlar ve Yahudilerin Müslüman olan Türklere göre karşılaştırılamayacak kadar fazla oranda vergilendirildikleri görüldü. Vergi tahakkuk ettirilenlerin hemen hepsi azınlıklardandı ve ayda 100 liradan az ücret alanlar 500 lira Varlık vergisi vereceklerdi, ayda 250 lira ücret alanlara ise 1.500 lira vergi tahakkuk etmişti İstanbul’da bulunan bir Amerikan kuruluşunda çalışan ve ücretleri ayda 30 ila 50 lira arasında olan Hıristiyan ve Türk hizmetli ve işçilere 500 lira vergi tahakkuk etmişti. Müslüman çalışanlardan ise vergi vermesi gereken hemen hemen yok idi.
Buradaki büyük bir yabancı kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre, Müslüman Türk çalışanlarından 1.2’si vergilendirildiği halde, azınlık Türk çalışanlarının 96.1’i vergilendirilmişti.
Mesleklerden Örnekler
Azınlıklara mensup meslek adamları Müslüman meslektaşlarının ödemeleri gereken vergi miktarının bir kaç katı oranında vergilendirilmişlerdi. Hatta Müslüman meslektaşların bir kısmı hiç vergilendirilmemişti.
Tarh edilen miktarlar yayınlandıkça, yönetici görevliler tarafından Varlık Vergisinin çok özgür bir şekilde yorumlandığı belirginleşti. Çünkü Yasanın metni ücretlerin bu denli ağır bir şekilde vergilendirilmesini öngörmüyordu. Yasa savaşın başından itibaren edinilmiş olan olağanüstü karları ve büyük servet birikimlerini ya da gayrı menkul edinimlerini vergilendirmeyi amaçlamıştı.
Dış Ticaret Odası’nın yaptığı bir çalışma, aşağıdaki vergi oranlarını göstermektedir: Müslüman Türk tüccarlar, yüzde 4.94; Rum (Ortodoks-Yunanlı) Türk tüccarlar, yüzde 156; Yahudi Türk tüccarlar, yüzde 176; Ermeni Türk tüccarlar yüzde 232.
Tarh edilen verginin tamamını bir ay içinde ödeyemeyenlerin cezası Doğu Anadolu’da zorunlu çalışmaya gönderilmekti. Azınlıklara salınan vergiler, ödemenin nakit olarak yapılması istendiği düşünülürse, belirlenen sürelerde ödenemeyecek kadar yüksekti. Tek başına İstanbul Vilayeti’nde salınan verinin toplamı 344.000.000 liraya ulaştı; bu ise Türkiye’de dolaşımdaki paranın yaklaşık % 50’si demekti.
C.L. Sulzberger'in The New York Times gazetesindeki 12.9.1943 tarihli yazısı aşağıdaki gibidir :
Varlık Vergisinin salınışı, uygulanışı ve bunun azınlıklar ve yabancı iş çevreleri üzerinde yarattığı etkiler, tahmin edilebileceği gibi, buradaki diplomatik çevreler üzerinde belli yankılar yarattı.
Varlık Vergisi adı verilen vergi, müttefiklerin bakış açısına göre, Birleşmiş Milletler’in (Müttefikler) önünde henüz zapt edilecek bir kuzey Afrika’nın durduğu ve Almanların Stalingrad’ı alamayacaklarının henüz kesinlik kazanmadığı bir dönemde tasarlandı. Türkiye Britanya’nın ve Birleşik Devletler’in aktif bir müttefikidir, öte yandan bir dostluk anlaşması ile Almanya’yla ilişki içindedir; İngiliz dışişlerinin ısrarla bir iç sorun olarak tanımladığı bir önleme karşı çıkıp Türk hükümetini tedirgin etmenin akıllıca olmayacağı saptanmıştı.
Bu yüzden Yunan Elçiliği Türklere en sert karşı çıkan ve en acı sözleri sarfeden elçilik oldu çünkü Yunanistan’ın (vergiden) etkilenen uyruğu ve dindaşı daha çok.
Koşullar gereği Anglo- Amerikan diplomatik girişimleri sınırlı kaldı. Eğilim, Varlık Vergisi’ni olumsuz karşılamak ama bunu söz konusu ülkelerin uyruklarının etkilendiği durumlar dışında bunu resmi olarak dışa vurmamak yönündeydi. Kimi yabancı şirketler Varlık Vergisi’ni Lozan Antlaşması’nın ihlali olarak gördüler...
Zorunlu Çalışma Cezası
Her şeyin ötesinde en çok kaygıyı yaratan, yasanın zorunlu çalışmayı getiren XII. maddesi oldu. ...Varlık’ın uygulanmasından kısa bir süre sonra borçlarını ödeyemeyen az sayıda insan tutuklandı ve bir hafta gözaltında tutulduktan sonra yol yapımında çalışmak üzere trenle Aşkale’ye yollandı. ...Hükümetin tutumu kimsenin ödeyebileceğinden fazla vergilendirilmediği ve ödememenin ödeme isteksizliğini gösterdiği ve bu yüzden cezaların tam olarak çektirilmesi biçiminde oldu. Sayıları bini aşmayan kişinin bu kesin cezaya konu olduğu tahmin ediliyor. Bunların çoğu varlıklı kişiler, önde gelen yurttaşlar. Neredeyse tümü Hıristiyan azınlıklardan ve Yahudi nüfusundan geliyor. Bu kişilerin yol yapımındaki emeklerinin bir işe yaradığını iddia etmek güçtür ama kimileri fonlar yaratmayı ve borçlarını ödemeyi başarırken, geri kalanların başına gelenler azınlıkların geri kalanlarını korkutuyor ve ne pahasına olursa olsun ödeyelim güdüsünü doğuruyor.
Türkiye’deki sermaye vergisinin altında yatan felsefeyi bana buradaki en yetkili gözlemcilerden biri şöyle açıkladı: “Hükümetin niyeti varlıklı Hıristiyanlardan ve Yahudilerden, onların çalışma gücünü yok etmeden, ne kadar çok toplayabilirse o kadar çok vergi toplamaktır.”
Hükümet azınlıklara yönelik herhangi bir ayrımcılık niyetini ısrarla reddetmesine ve Türk Başbakanı Şükrü Saracoğlu’nun ülkesinin Hıristiyan karşıtı ya da Yahudi karşıtı politikalara hiçbir sempati duymadığını bana söylemiş olmasına rağmen, yasanın vergiyi salan komisyonlardaki uygulamasının kuşkular uyandırdığı gerçeği ortada duruyor. ...
Varlık Vergisi felsefesinin altında, özel girişimcilik karşıtı bir devletçilik ekonomisi geliştirme arzusu yatıyor. Zaten devletçilik tek siyasal partisinin altı temel ilkesinden biri...
Cahit Kayra'nın "Savaş Türkiye ve Varlık Vergisi" kitabında verilen 2. Dünya Savaşı yıllarında tahsil edilen vergilerin yıllara göre değerleri aşağıdaki gibidir :
Yıllar | Toprak Mahsülleri Ver. | Hayvanlar Ver. | Varlık Vergisi + Gelir Kurumlar Ver |
---|---|---|---|
1939 | - | 15.5 | - |
1940 | - | 15.7 | - |
1941 | - | 22.4 | - |
1942 | - | 28.0 | 270 |
1943 | 59.9 | 26.4 | 47.2 |
1944 | 44.6 | 26.0 | - |
1945 | 62.2 | 27.7 | - |
1946 | 60.0 | 27.4 | - |
TOPLAM | 226 | 162 | 317 |
11 Kasım 1942'de Varlık Vergisi ile ilgili kanun kabul edildmiştir ve 12 Kasım'da resmi gazetede yayınlanmıştır.
Bu konuda ilk cevap vermemiz gereken soru şu : "Neden Varlık Vergisi bu kadar tartışılıyor ?". Neden Toprak Mahsülleri Vergisi , Hayvanlar Vergisi veya X Vergisi , Z Vergisi tartışılmıyor da Varlık Vergisi tartışılıyor. Bunun cevabı şu : 1980'lerden dünyada güçlenen Küreselcilik ve Küresel Sermaye , Ulus devletlere ve Milliyetçiliğe uzun zamandır savaş açmış durumda ve özellikle medya alanında etkili bir konumda. Ulus devletler ile savaşların ilk koşulu millet-ulus kavramını yok etmek , ulus devletleri yıpratmak. Bunun için ulus-millet'in devlet ile ilgili olan değerlerine saldırılmaktadır. Örneğin en önemli hedef Atatürk'tür. Sonra İnönü-CHP ve İttihat ve Terakki Partisi , 2. Abdülhamid vs.. bu şekilde giden liste uzatılabilir. İslamcı kesim ile şu andaki geçici ittifak olmasa daha eski Padişahlar'da ve hatta İslam dini de bu yıpratma , yoketme konusu olacak ancak şimdilik o kadar aleni bir şekilde yapılmamaktadır. Ancak arada bir "İstanbul feth edilmedi işgal edildi" gibi çıkışlar ileride yaşanma ihtimali olan gelişmeler için ipuçları veriyor.
Varlık Vergisini gündeme ısıtıp ısıtıp bize tartıştırdıkları için Küresel Sermaye ve onların yerel uşaklarına veya işbirlikçilerine teşekkür etmek lazım :) (Not : Kürsel sermaye karşıtı değilim aslında. Bazı görüşlerini ben de kabul ediyorum. Ancak birilerinin çıkarları için haksız yere benim devletimin ve milletimin yıpratılması , suçlanmasını kabul edemem. Hele bu dışarıdan gelen bir operasyon ile yapılmasını kabul edemem.)
Öncelikle şunu belirtmek lazım ki 2. Dünya savaşında Türkiye'deki gayrimüslimlerin veya yabancıların yaşadıkları acılar , o dönemde yaşayan Türklerin yaşadıkları acılar yanında hiç kalıyor. Hele hele 2. dünya savaşında dünyadaki insanların çektikleri çileleri , ölümleri , açlıktan ölmeleri , sakat kalan insanları düşününce Türkiye'deki gayri müslimler ve yabancılar bin kere şükretmelidirler. Ancak bu rağmen öyle bir imaj çıkarılıyor ki 2. dünya savaşında gayrimüslimlerin veya yabancıların çok büyük acılar çekti ama Türk'ler zevk-i sefada yaşadılar.
Öncelikle bir insanın en önemli değeri canıdır. Can olarak Türk'ler ve Gayrimüslim'ler ne kadar kayıb verdiler acaba ? 2. dünya savaşında sınırlarda hastalıktan ve açlıktan ölen Türk askeri sayısı 22 bin civarıdır. Varlık vergisi nedenyile ölenlerin sayısı 21 civarıdır. Aradaki farkı değerlendirebilirsiniz.
İnsanların canından sonra en önemli ikinci değerde özgürlüğü'dür herhalde. Ceza olarak insanların ya canını alırlar yada özgürlüğü alıp hapsederler. 2. Dünya savaşı sırasında 2 milyon Türk Askeri'nin sınırlarda tutulduğu biliniyor. Askerlik bilen bilir özgürlüğün olmalıdığı bir yerdir. 2 milyon Türk (İçinde gayrimüslimde olabilir) sınırda 3-4 sene özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Varlık vergisinde ise sürgün edilenlerin sayısı 1300 civarı. Aradaki farkı değerlendirebilirsiniz.
Gelelim insanların bazılarına göre çok önemli olan sermaye ve mal sahibi olma özgürlüğüne. Bazı insanlara göre insanların sahip oldukları sermaye ve mallar çok kutsal. Mal ve Sermayenin kutsal olması tam bir zırvalık.. Sen insanlardan canını isteyeceksin ve insanlar çekinmeden verecek , sen insanlardan özgürlüğünü isteyeceksin çekinmeden 4-5 yıl askerlik yapacaklar bunlara hiç bir şey demiyeceksin ama birilerinin mallarına ve paralarına el koyunca ciyak ciyak bağıracaksın. Bu tam bir komedidir. Benim fikrime göre devlet ikinci dünya savaşında istediği kişinin malına ve parasına el koymalıdır ve bu tüm millet adına olduğu sürece haklıdır da. Askerlerin özgürlüğü ve canını nasıl el koyuyorsan aynı şekilde sermaye ve paraya da öyle el koyabilirsiniz.
Kapitalist ahlak küresel sermayenin en değer verdiği şey. Bu ahlakta kimsenin parasına ve malına el koymamak ve ondan almamak var. Ve bu değeri tüm dünyada tartışılmaz bir değer gibi sunmaktadır ve bunu da başarmaktadır. Ancak örneğin İslam'a göre malın ve herşeyin sahibi Allah'tır. Bu nedenle kul'un hiç bir mal sahipliği yoktur sadece kullanma hakkı vardır. Bu nedenle bir islam ülkesinde müslümanların iyiliği için zaten Allah'a ait olan mal ve sermaye'ye el koyabilirsin. Çünkü bu tüm müslümanlar için yapılmaktadır. Aynı şekilde Türkiye'de bir çok insan millet için malını-parasını harcamaktan çekinmez (Ki bırakın malını-parasını canını , özgürlüğünü vermekten çekinmiyorlar). Sosyalist-Kominist sitemden hiç bahsetmiyorum. Onlarda zaten mal-sermaye sahibi olmak gibi kavram yok.. Bu nedenle mal ve parası alınan insanların sanki çok büyük bir işkence , zülum yapılmış gibi gösterilmesi çok tuhaftır.
Yukarıda bahsettiğim konular sonucunda Varlık Vergisi konusunda hiç savunma yapma gibi bir niyetim yok tam tersine devlet alması gereken mal ve parayı da tahsil etmemesi yanlış olmuştur. Paranınbelirli bölümü tahsil edilememiş ve daha sonra da tahsil edilmemiş ve ödemeyen ödemediği ile kalmıştır. Halbuki bu paralarında tahsil edilmesi gerekliydi. Bu paralar 2 milyon askerin evlerinedöndüklerinde biraz daha rahat yaşamalarına katkı olabilirdi. Ancak büyük ihitmalle dış baskılar nedeniyle veya gerek görülmediği için (kapitalist dünyaya adepte olacağız ya :)) Varlık vergisi kaldırıldı ve tahsil edilmesi gereken çok sayıda para tahsil edilmedi.
Varlık Vergisi konusunda yapılan bir yanlış veya çarpıtma da Türk'lerden ve yabancı veya gayrimüslim'lerden alınan vergilerin toplam değerleri ile ilgilidir. 2. dünya savaşı boyunca halktan toplanan vergilerin toplamını saymak yerine sadece Varlık Vergisi ayrı olarak sayılıyor. Halbuki o dönemde Toprak Mahsulleri Vergisi , Hayvan Vergisi vs.. ile Türk'lerden (Özellikle çiftçi ve köylülerden) sağlanan vergileri dahil ederek baktığımızda Türkler'in verdiği vergiler daha fazladır. Netice olarak devlet Türkler'den daha fazla vergi alıyor ve aldıkları da zaten fakir olan köylüler ve çiftçiler. Gayrimüslimlerden çok vergi alındığını düşünenler toplam alınana vergileri nedense hesaplamıyorlar. Ayrıca çok daha zor şartlarda vergilerini veren köylülerle ilgilenmeyenler gayrimüslimlerle bir hayli ilgileniyorlar.